Esnek karşılık, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde formüle ettiği askeri bir savunma stratejisidir. ABD Başkanı John F. Kennedy yönetiminin 1961 yılında bir önceki Başkan Dwigth D. Eisenhower’ın kitlesel karşılık stratejisinin yerini almak üzere uygulamaya koyduğu esnek karşılık stratejisi, büyük oranda Sovyetler Birliği karşısında Batı Avrupa’nın güvenliğine odaklı bir savunma stratejisi olarak ortaya çıkmıştır. Kennedy yönetiminin ABD […]
Bu İçeriği Paylaşın
Share
Facebook
Twitter
LinkedIn
Email
Esnek karşılık, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde formüle ettiği askeri bir savunma stratejisidir. ABD Başkanı John F. Kennedy yönetiminin 1961 yılında bir önceki Başkan Dwigth D. Eisenhower’ın kitlesel karşılık stratejisinin yerini almak üzere uygulamaya koyduğu esnek karşılık stratejisi, büyük oranda Sovyetler Birliği karşısında Batı Avrupa’nın güvenliğine odaklı bir savunma stratejisi olarak ortaya çıkmıştır. Kennedy yönetiminin ABD savunma stratejisi olarak kabul ettiği esnek karşılık, daha sonra Lyndon B. Johnson’un başkanlığı döneminde NATO üyelerine de kabul ettirilmiş ve Soğuk Savaş sonuna kadar ittifakın stratejisi olmuştur. Esasında ittifak olarak 71 yıllık ömrünün elli yılından fazlasında ittifakın stratejisi olduğundan, esnek karşılık NATO stratejisi ile eş anlamda anlaşılmış ve kullanılmıştır. Esnek karşılık bir savunma stratejisi olarak ortaya çıkmakla birlikte sadece askeri bir strateji olarak formüle edilmemiş, gerilimlerin tırmanması öncesinde ve gerilimin durumuna uygun olarak öncelikle politik ve ekonomik araçlarla karşılık vermek, ardından askeri araçlara geçmek şeklinde aşamalı bir strateji olarak formüle edilmiştir. Bunun yanında askeri önlemler de benzer şekilde aşamalı olarak formüle edilmiştir. Bu bakımdan herhangi bir saldırı karşısında savunma, kontrollü tırmanma ve nükleer karşılık olmak üzere üç aşamada karşılık verilmesi öngörülmüştür. Bu şekilde hem askeri olmayan hem askeri seçeneklerin aşamalarla hayata geçirilmesi, hem de nükleer silahlarla birlikte konvansiyonel silahların da kullanılması söz konusu oluyordu. Silahların niteliğinin de kademlerle, konvansiyonel silahlardan taktik nükleer silahlara ve ardından stratejik nükleer silahlara doğru artırılması esnek karşılığın en önemli özelliğidir.
Önce ABD’nin kendi, ardından da ABD’nin etkisiyle NATO‘nun savunma stratejisi olarak kitlesel karşılık yerine esnek karşılığa dönmesinde iki sorun, Almanya sorunu ve Küba füze krizi etkili olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sürecinden beri Batılı müttefikler ile SSCB arasında önemli bir sorun olan Berlin’in işgal statüsü, 1958 yılında Sovyetler Birliği’nin ABD, İngiltere ve Fransa’ya notalar göndererek Batı Berlin’i silahsızlandırılmış bir serbest şehir olarak BM denetimine terk etmelerini ve 6 ay içerisinde Berlin’i boşaltmazlarsa Berlin’deki haklarını Alman Demokratik Cumhuriyeti’ne aktaracaklarını bildirmeleri üzerine krize dönüşmüştür. Demokratik Almanya’ya yapılacak herhangi bir saldırı Sovyetler Birliği’ne yapılmış sayılacağından, Avrupa’nın ortasında Sovyetlerle çıkacak bu şekilde birn çatışmada kitlesel karşılık stratejisi dolayısıyla nükleer silahlarla karşılık verme olasılığı, daha esnek ve aşamalı bir karşılığın gündeme gelmesinde etkili olmuştur. 1962 Ekim’inde ise ABD U2 casus uçaklarının Sovyetler Birliği’nin Küba’ya füze yerleştirdiğini ortaya çıkarmasıyla patlak veren Küba Füze Krizi, nükleer karşılıklı mahvolma ihtimalini açıkça ortaya çıkarınca esnek karşılık stratejisinin NATO ittifakına da uyarlanması konusunu gündeme getirmiştir.
ABD’nin ittifakın esnek karşılık stratejisine geçmesine yönelik eğilimi, ilk kez Mayıs 1962’de gerçekleşen NATO Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantısında, ABD Savunma Bakanı Robert McNamara tarafından açıklanmıştır. Fakat öneri ilk anda NATO‘nun Avrupalı müttefikleri tarafından dirençle karşılanmıştır. Avrupalı müttefiklerin ilk itirazları, esnek karşılığı kabul etmenin ittifakın caydırıcılığını azaltacağı yönünde olmuştur. Konvansiyonel silahların kıtayı korumada yetersiz kalacağı, taktik nükleer silahların ise Sovyetlerin vereceği karşılık dolayısıyla yıkıcı olacağı bu itirazı destekleyen argümanlar olmuştur. Bu açıdan ittifakın Avrupalı müttefiklerinin temel iddiası Avrupa’nın güvenliği için esas olanın ABD stratejisinin öngördüğü şekilde savunma değil, caydırıcılık olması gerektiği yönünde olmuştur. Söz konusu itirazlarda başı çeken ülke Fransa olmuş, esnek karşılığın NATO stratejisi olarak kabul edilmesi konusu, Fransa 1966 yılında NATO‘nun askeri kanadından ayrılmaya karar verene kadar beklemek zorunda kalmıştır.
Fransa bu dönemde geliştirdiği nükleer kapasitenin de etkisiyle Avrupa güvenliğinin liderliğini üstlenme vizyonu geliştirmişti ve nükleer güçler konusundaki tüm planlama ve yürütmeyi merkezi kontrole bırakmaktan yana değildi. Bu şekilde Fransa’nın ABD’den bağımsız nükleer bir güç olma çabası, ABD ile Avrupa’nın güvenliği konusunda anlaşmazlığa düşmesine sebep olmuş ve Fransa’nın 1966’da NATO‘nun askeri kanadından ayrılmasına yol açmıştır. Fakat Fransa’nın ayrılığı nihai olarak NATO‘nun esnek karşılığı yeni savunma stratejisi olarak benimsemesinin de yolunu açmıştır. Aralık 1967’de gerçekleşen NATO zirvesinde müttefikler “İttifakın Gelecekteki Görevlerine İlişkin Rapor”la birlikte esnek karşılığı da ittifakın yeni stratejisi olarak kabul etmişlerdir. Belçika Dışişleri Bakanı Pierre Harmel tarafından hazırlandığı için daha çok Harmel Raporu olarak anılan ilgili rapor, uluslararası sistemde yaşanan yumuşamanın (détente) etkisiyle ittifaka esnek karşılık stratejisinin aşamalı yapısıyla uyumlu olacak bir politik işlev de öngörmekteydi. Söz konusu politik işlev, ABD ve Sovyetler Birliği arasında gerçekleştirilen stratejik silahların sınırlandırılmasına yönelik anlaşmalarda ya da Helsinki Nihai Senedinin imzalanmasıyla sonuçlanacak Avrupa Konferansı gibi bloklar arası yumuşamayı öne çıkaran gelişmelerle hayata geçmesine karşın, Soğuk Savaş döneminde esnek karşılık askeri bir savunma stratejisi olarak algılanmaya ve uygulanmaya devam etmiştir.
Yeni stratejinin operasyonel detayları Askeri Komite tarafından hazırlanan “NATO Alanının Savunması İçin Stratejik Konsept” başlıklı belgede (MC 14/3) ortaya koyulmuş ve NATOSavunma Planlama Komitesi tarafından 16 Ocak 1968’de kabul edilmiştir. Esnek karşılığın bu yönü örgütlenme, komuta ve kontrol bağlamında NATOittifakının yapısında da değişikliklere gidilmesini gerektirmiştir. NATO, yeni stratejinin gereğini yerine getirmek üzere tüm Batı Avrupa’ya küçük taktik silahlardan kıtalararası balistik füzelere kadar geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteren silahlar yerleştirmiş, komuta ve kontrol alt yapısını esnek karşılığa uygun şekilde yapılandırmıştır. Esnekliği sağlayacak olan konvansiyonel güçler ayağı ise her zaman daha geri planda kalmış, stratejinin gerektirdiği ölçüde geliştirilmemiştir. Hatta Sovyetler Birliği, Batı blokunun yeni stratejisine istinaden konvansiyonel güçlerine ağırlık vermeye başlarken dahi ittifak daha fazla nükleer güce dayanmaya devam etmiştir. İttifakın, özellikle de Avrupalı müttefiklerin konvansiyonel değil, nükleer güçlere ağırlık verilmesi yönündeki tercihleri 1980’lerde değişmeye başlamış ve ittifak içinde stratejinin konvansiyonel savunma yönünün de kuvvetlendirilmesi gerektiği yönünde bir eğilim oluşmuştur. Soğuk Savaş’ın son on yılında ortaya çıkan bu eğilim, Soğuk Savaş sona erdikten sonra, esnek karşılık stratejisi yerini “Yeni Stratejik Konsept”e bırakırken bu yeni stratejiye aktarılmıştır. NATO‘nun Soğuk Savaş sonrası dönemin yeni güvenlik ortamına uyum sağlamak üzere formüle ettiği ve 1991 Roma Zirvesinde kabul ettiği yeni stratejisi, işbirliği ve diyalog yanında savaşı önlemek ve savunma için yeterli askeri kapasiteyi korumak, krizlerle etkili biçimde başa çıkabilecek kapsamlı yeteneklere ulaşmak hedeflerini belirlemiş, esnek karşılıkta olduğu gibi savunma stratejisinin hem konvansiyonel hem de nükleer silahlara dayanmasını öngörmüştür. Fakat bu yeni stratejide esnek karşılık stratejisinden farklı olarak nükleer silahlara sadece ‘son çare’ olarak başvurulması öngörülmüştür. Bu bakımdan esnek karşılık stratejisinin içerdiği esneklik, ancak Soğuk Savaş sonrasında gerçek anlamda hayata geçirilebilmiştir denebilir.
Daha fazlası için:
Okuma Önerileri:
Kitap: Jane Stromseth, Origins of Flexible Response, Londra, Palgrave Macmillan, 1988.
Makale: Francis J. Gavin, “The Myth of Flexible Response: United States Strategy in Europe During the 1960s”, The International History Review, Cilt 23, No 4, 2001, s. 847-875.
Makale: J. Michael Legge, “Theater Nuclear Weapons and the NATO Strategy of Flexible Response”, RAND Corp. Santa Monia, No RAND-R-2964-FF, 1983.
İzleme Önerileri:
Video: Flexible Response, Use of Nuclear Weapons and NATO
Doç. Dr. Fulya Aksu, İstanbul Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Doktora derecesini 2011 yılında Ankara Üniversitesi’nden ‘Dış Politika ve Kimlik: İnşacı Perspektiften Türk Dış Politikasının Analizi’ başlıklı teziyle alan Aksu’nun akademik ilgi ve çalışma alanları, uluslararası ilişkiler teorileri, savaş ve güvenlik çalışmaları ile Türk dış politikasıdır. Doç. Dr. Aksu’nun bu alanlarda, aralarında ‘The Transatlantic Link in Turkey’s Middle Power Identity’, ‘İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş’, ‘Türkiye’de Güvenlik: Algı, Politika, Yapı’, ‘NATO’nun Stratejik Konseptleri’ başlıklı çalışmaları bulunan birçok yayını mevcuttur.