Yeşil savunma, savunma ve askeri sektörlerde çevresel sürdürülebilirlik, çevreyi koruma ve ekolojik düzene öncelik veren strateji ve uygulamaları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Yeşil savunma kavramı, ulusal güvenlik ve çevresel sürdürülebilirlik arasındaki bağlantıya yönelik artan farkındalığı yansıtan, askeri sektörde ve savunma sektöründe bir paradigma değişimi olarak ortaya çıkmıştır ve temelde çevre dostu uygulamaların savunma […]
Bu İçeriği Paylaşın
Share
Facebook
Twitter
LinkedIn
Email
Yeşil savunma, savunma ve askeri sektörlerde çevresel sürdürülebilirlik, çevreyi koruma ve ekolojik düzene öncelik veren strateji ve uygulamaları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Yeşil savunma kavramı, ulusal güvenlik ve çevresel sürdürülebilirlik arasındaki bağlantıya yönelik artan farkındalığı yansıtan, askeri sektörde ve savunma sektöründe bir paradigma değişimi olarak ortaya çıkmıştır ve temelde çevre dostu uygulamaların savunma operasyonlarına, altyapısına ve teknolojilerine entegre edilmesini içermektedir. Yeşil Savunma, iklim değişikliği ve kaynakların tükenmesinin yarattığı zorlukları ele alırken, aynı zamanda savunma operasyonlarının çevresel etkilerini azaltmayı amaçlayan geniş bir girişim yelpazesini kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu paradigma, ulusal güvenliği sağlama zorunluluğu ile gezegenin ekosistemlerini koruma sorumluluğu arasında bir denge kurmayı hedeflemektedir.
Yeşil savunmanın temel dayanaklarından biri, askeri operasyonlarda yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygın şekilde benimsenmesidir. Ek olarak, yeşil savunmanın kapsamı, savaş alanının yanı sıra askeri eğitim alanlarına ve üslere kadar uzanır. Bu kapsamda yeşil savunma anlayışını benimseyen ülkelerin askeri üsleri fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için güneş, rüzgâr ve diğer yenilenebilir enerji teknolojilerine giderek daha fazla geçiş yapmaktadırlar. Bu geçiş ise sadece askeri üslerin karbon ayak izini azaltmakla kalmamakta, aynı zamanda enerji bağımsızlığını teşvik ederek operasyonel esnekliği de artırmaktadır.
Biyolojik çeşitliliğin korunması, kirliliğin en aza indirilmesi ve sürdürülebilir arazi yönetiminin uygulanması gibi koruma önlemleri, günümüzde giderek daha yoğun bir şekilde askeri altyapı planlamasının ayrılmaz bileşenleri haline gelmektedir. Bu çabalar sadece doğal yaşam alanlarını korumakla kalmamakta, aynı zamanda ekosistemlerin genel direncine de katkıda bulunmaktadır. Özellikle iklim değişikliğinin artan etkisi, bu etkilerin askeri hareketleri ve üsleri olumsuz etkilemesi ile savaş ve çatışmaların çevreye verdiği zararlar savunma sistemlerinin de diğer sektörlerde olduğu gibi iklim değişikliğine uyum sağlayacak şekilde değiştirilmelerini gerekli kılmaktadır. Örneğin NATO çevresel konuları askeri tatbikatlarına giderek daha fazla dahil etmekte ve aşırı hava olayları sonrasında insani yardım ve afet müdahalesi gibi iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini içeren senaryoları test etmektedir. Bu sayede NATO kuvvetlerinin sadece güvenlik tehditlerine karşı değil aynı zamanda çevresel krizlere karşı da etkili şekilde yanıt vereye hazır olmaları sağlanmaktadır.
Yeşil savunma, iklim değişikliğinin ulusal güvenlik üzerindeki etkilerini anlamanın ve bunlara uyum sağlamanın stratejik önemini kabul etmektedir. Uzun vadeli stratejiler oluşturulurken yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları ve kaynak kıtlığı da dahil olmak üzere değişen iklim koşulları hesaba katılmaktadır. Bu proaktif yaklaşım, değişen küresel çevre karşısında savunma operasyonlarının dayanıklılığını artırmayı amaçlamaktadır.
Bunun en temel örneğini, NATO’nun Yeşil Savunma Çerçevesi oluşturmaktadır. Şubat 2014’te kabul edilen NATO’nun Yeşil Savunma Çerçevesi, enerji kullanımında yapılacak değişikliklerle NATO’yu operasyonel açıdan daha etkin hale getirmeyi ve aynı zamanda daha az kaynak kullanımı ve sürdürülebilirliğin artırılması gibi çevresel hedefleri karşılamayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra, 2014’teki Galler Zirvesi’nde NATO Liderleri NATO’nun askeri kuvvetlerin enerji verimliliğini önemli ölçüde artırmak için çalışmaya devam edeceklerini ifade etmişlerdir.Yeşil Savunma Çerçevesi, NATO personeli ve ulusal uzmanlara savunmaya yönelik yeşil çözümler konusunda işbirliği için geniş bir temel sağlaması açısından ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır. Çerçeve, müttefik silahlı kuvvetlerinin enerji tüketimini azaltmak için çeşitli yenilikçi önerilerin yanı sıra, NATO’nun siyasi ve askeri yapı ve tesislerinde yeşil standartların uygulanmasına yönelik öneriler de getirmiştir.
NATO’nun Yeşil Savunma çerçevesi üç sütun üzerine yapılandırılmıştır: 1) NATO organlarının çabalarını güçlendirmek; 2) Müttefiklerin çabalarını kolaylaştırmak; 3) NATO’nun yeşil profilini geliştirmek. NATO, faaliyetlerinde enerjiyi daha verimli kullanmayı ve çevresel açıdan sürdürülebilir olmayı, aynı zamanda kaynak tasarrufu sağlamayı ve mümkün olan yerlerde operasyonel etkinliği artırmayı hedeflemektedir. Ulusal çabaları geliştirmek amacıyla yeşil politikaların ve araştırmaların ittifak içinde nasıl teşvik edilebileceğini ise Çerçeve aracılığıyla planlamaktadır.
Bunun yanı sıra NATO, müttefikler arasında ve ortaklarla iş birliğini teşvik etmek ve desteklemek için bir platform sağlamayı, ulusların uygulamaları ve teknolojileri paylaşmalarına olanak vermeyi ve ulusal Yeşil Savunma çabalarını geliştirme fırsatları sunmayı da hedeflemektedir. Bu doğrultuda müttefiklerin, ortak ülkelerde, diğer uluslararası kuruluşlarda ve sanayide mevcut olan çalışma ve uzmanlıklardan yararlanmaları için bir platform sağlamaya da çalışmaktadır. Bu çabalar ile ittifakın ortakları ve özel sektörle iş birliğini geliştirme ve kamuoyu ile daha iyi iletişim kurma girişimleri NATO’nun yeşil profiline katkıda bulunacak faaliyetlerdir.
Bu bağlamda, NATO uzun yıllardır çevre sorunlarını ele almaktadır ve bir dizi çevresel standart ve kılavuz geliştirilmiştir. Öte yandan iklim değişikliği bir güvenlik meselesi olarak ancak 2010 Stratejik Konsepti’nde gündeme gelmiş, 2014 yılında ise Yeşil Savunma Çerçevesi kabul edilmiştir. Böylece Yeşil Savunma, NATO’nun iklim değişikliği ve güvenlik ilişkisinde askeri olarak başvurduğu önemli araçlardan birisine dönüşmeye başlamıştır. Askeri harekatların, eğitimlerin ve teçhizatların çevrenin sürdürülebilirliğine yönelik gözden geçirilmeleri, NATO’nun iklim değişikliği başta olmak üzere çeşitli çevre sorunlarıyla mücadelesinde önemli bir adımı oluşturmaktadır.
Yeşil savunma, askeri kuruluşların operasyonlarını kavramsallaştırma ve yürütme biçimleri için de önemli bir değişimi temsil etmektedir. NATO içinde yeşil savunma, çevresel açıdan sürdürülebilir uygulamaları ittifakın stratejileri ve operasyonlarına entegre etmeye yönelik bir paradigma değişimini ifade etmektedir. Bu yaklaşım, üye devletlerin güvenliğinin gezegenin sağlığı ile yakından bağlantılı olduğunu ve çevresel etkilerin azaltılmasının uzun vadeli stratejik dayanıklılık için elzem olduğunu kabul etmektedir.
Yeşil savunma prensiplerini ve çevresel açıdan sürdürülebilir uygulamaları benimseyen silahlı kuvvetler sadece ekolojik ayak izlerini azaltmakla kalmamakta, aynı zamanda değişen iklimin yarattığı zorluklarla ön alıcı şekilde mücadele de etmektedirler. Yeşil savunma ilkelerinin entegrasyonu bağlamında, ulusal güvenlik ve çevre yönetimi, birbirini dışlayan iki olgu değildir. Aksine, daha güvenli ve sürdürülebilir bir dünya arayışında düşünceli ve sorumlu bir yaklaşım barındıran birbirine bağlı zorunluluklardır. Böylece, NATO da çevre ve güvenlik ilişkisi gerçeğini göz önünde bulundurarak, güvenlik algısını güncel güvenlik tehditlerine karşı sadece söylemsel olarak geliştirmemekte, pratikte de iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve uyum sağlamak amacıyla teçhizatlar ve stratejiler gibi savunma araçlarını da iklim değişikliğini göz önünde bulundurarak yeniden inşa etmekte, şekillendirmektedir.
Kitap Bölümü: Barberini, Pierluigi, “NATO Green Defence: From the 2014 Green Defence Framework to the 2021 Climate Change and Security Action Plan”, Gabriele Iacovino ve Mikael Wigell Innovative Technologies and Renewed Policies for Achieving a Greener Defence, Dordrecht, Springer, 2022: 7-16.
Sezen Kaya Sönmez
Sezen Kaya Sönmez, Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında doktora eğitimine devam etmektedir. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Çukurova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. Araştırma alanları çevresel güvenlik, iklim güvenliği, iklim değişikliği ve Kopenhag Okulu’na odaklanmaktadır.