İklim değişikliği, çağımızın en önemli ve varoluşsal küresel sorunlarından biridir. İnsan faaliyetleri ve doğal süreçler kaynaklı sera gazı emisyonlarının uzun vadeli iklim modellerinde değişime sebep olması iklim değişikliğini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, dünyada artan nüfus ile devletler, ucuz enerji kaynağı olarak kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlara yönelmekte, bu da insan nüfusundaki büyümeye […]
Bu İçeriği Paylaşın
Share
Facebook
Twitter
LinkedIn
Email
İklim değişikliği, çağımızın en önemli ve varoluşsal küresel sorunlarından biridir. İnsan faaliyetleri ve doğal süreçler kaynaklı sera gazı emisyonlarının uzun vadeli iklim modellerinde değişime sebep olması iklim değişikliğini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, dünyada artan nüfus ile devletler, ucuz enerji kaynağı olarak kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlara yönelmekte, bu da insan nüfusundaki büyümeye paralel olarak sera gazı emisyonlarında artışa neden olmaktadır. Fosil yakıtların aşırı kullanımı yanı da ormansızlaşma, endüstriyel süreçler ve tarımsal uygulamalar gibi insan faaliyetleri de sera gazı emisyonlarında artışa neden olmaktadır. Atmosferdeki sera gazı emisyonundaki yükseliş ise uzun vadede iklimde değişiklikleri beraberinde getirmektedir.
1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde belirtildiği üzere, “iklim değişikliği karşılaştırılabilir zaman diliminde gözlenen doğal iklim değişikliğinin dışında, doğrudan ve dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik demektir”. IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change-Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) ise, iklim değişikliği kavramını, doğal değişkenlerin ya da insan faaliyetlerinin bir sonucu olarak zaman içerisinde iklimde ortaya çıkan değişiklikler olarak kullanmaktadır. Öte yandan, ABD Çevre Koruma Ajansı (US EPA), iklim değişikliğini, “uzun vadede sıcaklık, yağış ve rüzgâr düzeninde önemli değişikliklerin yaşanması” olarak tanımlamaktadır.
BM Çerçeve Sözleşmesi ve IPCC açık şekilde iklimde değişikliğe neden olan unsurların hem doğal sebeplerden hem de insan faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtmektedirler. İklim değişikliği, doğal süreçlerin ve insani faaliyetlerin atmosfer dengesini bozduğu, iklimde kısa aralıklarla bozulmaların yaşandığı ve bu düzensizliğin öncelikle doğanın kendisini, sonra da doğadaki tüm canlıları ve devletleri olumsuz yönde etkilediği dengesizlik durumudur.
Daha detaylı bakacak olursak, küresel iklimi değiştiren sebepler arasında dünyanın eksenindeki kayma ve sapmanın neden olduğu Güneş etrafındaki yörüngenin basıklaşması, güneş enerjisindeki değişiklikler, kıtaların tektonik hareketleri, buzul oluşumları, volkanik patlamalar, okyanus akıntıları, gelgit olayları, yüzey sularının sıcaklığındaki büyük salınımlar ve bunların yol açtığı atmosferik olaylarla ortaya çıkan El Nino ve atmosferdeki sera gazları sayılabilir. İklim değişikliği, doğadaki bazı doğal süreçlerden kaynaklandığı gibi insan faaliyetleri sonucunda da ortaya çıkmaktadır. Atmosferdeki sera gazları ise insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ve iklim değişikliğine neden olan faktörlerin başında gelmektedir.
Şekil-1’de görüldüğü üzere, Dünya güneşten aldığı kısa dalga ışımaları ile enerji emilimini sağlamakta ve bunu yeryüzünden uzaya uzun dalga ışımaları olarak geri yansıtmaktadır. Ancak yeryüzüne ulaşan güneş ışınları geri dönerken atmosferdeki gazlar tarafından tutularak dünyayı ısıtmaktadır. Bu durum, atmosferin yere temas eden en alt katı olan troposferin olması gerekenden daha sıcak bir ısıya sahip olmasına neden olmaktadır. Bu olaya Şekil-1’de belirtildiği üzere, doğal sera etkisi denilmektedir. Dünyanın sıcaklığı ise kısa ve uzun dalgalı ışıma miktarları arasındaki ilişkiye bağlıdır. İki ışıma dalgası eşit olduğu sürece yeryüzünün sıcaklığı da sabittir. Doğal sera etkisi sayesinde içinde bulunduğumuz yeryüzü yaşanılabilir bir ısıya sahip olmaktadır.
Öte yandan, atmosfer içerisinde bulunan doğal sera gazları [su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), metan (CH4), azotoksit (N2O) ve ozon (O3)], güneşten yeryüzüne gelen kısa dalga ışımalarına karşı geçirgen ve yeryüzünden uzaya geri yansıyan uzun dalga ışımalarına karşı daha az geçirgen bir niteliğe sahiplerdir. Bu sera gazlarının miktarı arttıkça hapsettikleri uzun dalga ışıma miktarı da artmaktadır. Böylece, atmosferdeki sera gazı miktarının artışı dünyanın ortalama sıcaklığını etkilemektedir.
H2O (su buharı), doğada en çok bulunan ve yaşam için önemli olan sera gazı olmakla birlikte, miktarı sıcaklık ve nem gibi faktörlere bağlıdır. CO2 ise atmosferde doğal olarak var olsa da fosil yakıt kullanımı ve ormansızlaşma gibi insan etkinlikleri sonucunda giderek artmaktadır. CH4 de kömür madenciliği, petrol sızıntıları, doğal gaz boru hatları, biyokütle ve fosil yakıt yanması, pirinç ekimi gibi faaliyetler ile atmosferde artmaktadır. Bunun yanı sıra, organik çöpler ayrışarak metan gazı salgılamaktadır. N2O tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerin sonucunda ve fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan bir sera gazıdır. O3 ise endüstriyel üretim ve ulaştırma alanındaki faaliyetlerden dolayı artmaktadır.
Tüm bunlar sonucu ortaya çıkan iklim değişikliği, ekosistemdeki denge durumunun, insan faaliyetleri nedeniyle bozulmasıyla ortaya çıkan günümüzdeki temel meselelerden birisidir. İklim değişikliğinin neden olduğu bozulmalar çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. İklim değişikliğinin etkileri, küresel ısınma, buzulların erimesi, aşırı hava olayları, kuraklık, kıtlık, su sorunu, deniz suyu seviyelerinin yükselmesi, okyanus ısınması ve okyanus asitlenmesi gibi çok çeşitlidir. Bu olaylar toplumlar, tarım ve ekosistemler için tehdit oluşturarak gıda üretiminde, su kaynaklarında ve altyapıda sorunlara yol açmaktadır. Örneğin, küresel ısınma ile buzullar erimekte, deniz seviyeleri yükselmektedir. Bu sorunlar ise, alçak kıyı bölgeleri için önemli tehdit oluşturmakta, kıyı erozyonuna, sellere ve nüfusun yer değiştirmesine yol açmaktadır. Örneğin, Tuvalu ve Vanatu gibi küçük ada ülkeleri ve yoğun nüfuslu kıyı şehirleri, yükselen deniz seviyelerinin etkilerine karşı özellikle savunmasızdır. İklim değişikliği, bu ülkelerin mevcut sosyoekonomik durumlarını daha da kötüleştirmektedir.
Bunun yanı sıra, iklim değişikliği küresel biyoçeşitlilik için de önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Sıcaklık ve yağış düzenindeki değişiklikler ekosistemleri bozmakta ve türlerin dağılımını değiştirmektedir. Birçok bitki ve hayvan daha uygun habitatlara göç etmek zorunda kalırken, bazıları yeterince hızlı uyum sağlayamadıkları için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca, okyanus ısınması, iklim sistemindeki depolanan enerji miktarının artmasında da etkili olmaktadır. Atmosferde artan sıcaklığın büyük bir kısmı ise okyanusun yüzey kısmında depolanmaktadır. Bu da suda genleşmeye ve genleşme ise su seviyesinin yükselmesine, sudaki ekosistemin bozulmasına ve yüzeye yakın alandaki havanın ısınmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda suyun buharlaşma kabiliyeti artmakta ve yağış miktarlarında artış ve seller ortaya çıkmaktadır. Ayrıca okyanus sularının pH değerindeki değişimler, hamsi ve sardalya gibi balık türleri ve mercanlar gibi deniz canlılarının kabuk ve iskeletlerini oluşturma ve devam ettirme kabiliyetlerini etkileyebilecek okyanusun karbon kimyasındaki değişimlere neden olmaktadır.
İklim değişikliği bir yandan çevrenin sürdürülebilirliğini, diğer yandan tarımdan elde edilen gıda ürünlerine erişimi engelleyerek insanların beslenmesini, yaşamsal koşullarını, doğadaki diğer canlıları, ekosistemi ve devletlerin ekonomilerini olumsuz yönde etkilemektedir. İklim değişikliğinin etkileri şiddetlendikçe ve gerçekleşme sıklığı arttıkça çevre, kendini yenileyemeden yeni felaketlere sürüklenmekte, orman, tarım alanları, okyanuslar ve buzullar bu sürece uyum sağlayamamakta ve felaket döngüsü içerisinde varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Böylece iklim değişikliği insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ve yine en temelde doğaya ve insana zarar veren küresel bir mesele haline gelmektedir. Bu yüzden, iklim değişikliğinin insan faaliyetleri kaynaklı fosil yakıtların tüketimiyle ortaya çıktığı gerçeğinden hareketle, devletler fosil yakıt kullanımını azaltmalı ve yenilenebilir enerji kaynakları alternatiflerini artırarak enerji verimliliğini sağlamalıdır. Bunun yanı sıra, insanlar ise enerji tasarrufu sağlayacak araçlar kullanabilir, kişisel araçlardan ziyade toplu taşımaları, bisikletleri ulaşım aracı olarak kullanabilir, binaların ısı yalıtımlarını iyileştirebilir ve güneş panellerini kullanabilirler. Dolaysıyla, iklim değişikliği kolektif mücadele gerektiren küresel doğrudan ve dolaylı çok boyutu bir tehdittir.
Okuma Önerileri
Kitap: Talu, Nuran, Türkiye’de İklim Değişikliği Siyaseti, İstanbul, Phoenix, 2015.
Podcast: Paradigma-Yeşil Konuşmalar: Çevrenin ve Ekolojinin Sesi, Erman Ermihan-Sezen Kaya Sönmez, https://open.spotify.com/show/5jlLe7hW48ebv53gmavwCB
Sezen Kaya Sönmez
Sezen Kaya Sönmez, Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında doktora eğitimine devam etmektedir. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Çukurova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. Araştırma alanları çevresel güvenlik, iklim güvenliği, iklim değişikliği ve Kopenhag Okulu’na odaklanmaktadır.