Secopedia

Balistik Füze Savunması

Bu İçeriği Paylaşın

Balistik füze [ballistic missile], yüksek hızlarda uçan ve uçuşunun büyük kısmında güdümlenmeksizin bir veya birden fazla savaş başlığını hedefe ulaştıran bir silah sistemidir. Kısa menzilli balistik füzeler atmosferin içinde uçarken, kıtalararası balistik füzeler yörünge-altı bir seyir izleyerek atmosferden dışarı çıkar ve sonra tekrar atmosfere girerek [re-entry] hedefine ulaşır. Balistik füzelerin uçuş hızı fırlatma aşamasında kullanılan yüksek performanslı roket motorlarından kaynaklanır [powered flight]. bu motorların yakıtı kısa süre içinde biter ve geri kalan serbest uçuş [free flight] sırasında motor tahriki söz konusu değildir. Bu nedenle berlirli bir hedefe yönelik güdümlenmeleri, atmosferin içinden tüm yol boyunca motorlu uçuş yapan seyir füzelerine [cruise missile] göre daha zordur. Ancak seyir füzeleri roket motoru yerine daha ekonomik olan jet motorlarından faydalandıkları için daha yavaştırlar.

Balistik füze, konsept olarak 13. Yüzyılda Çin Donanmasının kullandığı barutlu fişeklere kadar dayansa da, etkin bir savaş silahı olarak ilk defa 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından kullanılmıştır. 1942’den itibaren, Alman şehirlerine yönelik Müttefik bombardımanlarının büyük sivil kayıplara yol açması sonucunda Nazi rejimi bu saldırılara karşı “İntikam Silahları” [Vergeltungswaffe] geliştireceğini duyurmuştur. Bu silahlardan birincisi olan V1 [Vergeltungswaffe 1] seyir füzesi 1944 ilkbaharı, ikincisi olan V2 [Vergeltungswaffe 2] balistik füzesi ise 1944 sonbaharından itibaren İngiltere’nin güneyi, Fransa, Belçika ve Hollanda’daki Müttefik hedeflerine karşı kullanılmıştır. Sesten yavaş uçan V1’in aksine V2 füzesinin sesin üstündeki hızı, Müttefik avcı uçakları ve uçaksavarlarınca vurulmasını imkansız kılmıştır. 2. Dünya Savaşı sona erene dek atılan 3,225 V2 füzesinden en çok payını alan Antwerp ve Londra’da saldırılar sonucu 4500’e yakın insan hayatını kaybederken 11000’den fazla insan da yaralanmıştır.

V2 Roketlerinin tasarlandığı ve test edildiği Peenemünde’de bulunan roket replikası
Kaynak: Wikipedia https://en.wikipedia.org/wiki/V-2_rocket#/media/File:Fus%C3%A9e_V2.jpg

Savaşın sona ermesiyle birlikte hem ABD hem de Sovyetler Birliği, işgal ettikleri Alman topraklarında gelişmiş balistik füze teknolojisi ve bu teknolojiyi geliştiren uzmanları bulup kendi füze programlarına dahil etmeye çalışmıştır. 1945’de ABD, 1949’da Sovyetler Birliği’nin atom bombası geliştirmeleri sonucunda, balistik füzelerin çok daha yıkıcı etkileri olan nükleer başlıklarla donatılması mümkün hale gelmiştir.

Balistik Füze Savunması [Ballistic Missile Defence], Soğuk Savaş sırasında süper güçlerin nükleer silahlanma yarışı sırasında, özellikle kıtalararası balistik füzelerin [Intercontinental Ballistic Missile –ICBM] ortaya çıkmasıyla önem kazanmıştır. Bu silah platformları, saniyede 5 ila 10 km hıza ulaştıkları ve termonükleer başlık taşıyabildikleri için dünya üzerindeki herhangi bir hedefi yarım saat içinde yok etme potansiyeline sahipti. Bu özellikler kıtalararası nükleer başlıklı füzeleri nükleer stratejinin en önemli aracı haline getiriyordu. Balistik füzelerin ve bunlara karşı savunma sistemlerinin geliştirilmesi, 1950’lerden itibaren her iki süper gücün de birincil önceliği haline geldi. Ancak kısa sürede, füze teknolojisi ile füzeye karşı savunma teknolojisinin aynı hızda ilerlemediği görülecekti. Sovyet ve Amerikan nükleer cephaneliği binlerce başlık ve kara, hava, deniz ve denizaltından atılabilen füzelere sahip olurken, bu füzeleri durduracak bir teknoloji geliştirilemedi.

Balistik füze savunmasının en zor kısmı, orta ve uzun menzilli füzelerin yörünge-altı araçlar olarak motorlu uçuş sayesinde hızla atmosferin dışına çıkıp daha sonra bir ya da birden fazla savaş başlığının kinetik enerji sayesinde tekrar atmosfere girerek hedeflerine ulaşmasıdır. Motorlu uçuş sadece kalkış ve atmosferde yükseliş döneminde gerçekleşir ve ardından roket yakıt tankı ve motoru (Tasarıma göre bir ya da birden fazla aşama halinde) savaş başlığından ayrılır. Yani balistik füzelerin hedef kesitinin büyük, hızının yavaş, ısı izinin yüksek ve rotasının nispeten sabit olduğu aşama, fırlatma [launch phase] ve motorlu uçuşla yükselme [boost phase] aşamasıdır. Ancak bu aşamada roket kendisini fırlatan ülkeye yakın, hedef ülkeye uzaktır dolayısıyla tespiti ve yükselmeden vurulması çok zordur. Öte yandan, yükselme aşamasını tamamlayıp motor ve yakıt tankından ayrılarak kinetik uçuşla atmosfere yeniden giren savaş başlığı, fırlatma sonrası aşamada [Post-Boost Phase] hedefe daha yakın olmakla birlikte ısı ve hedef kesiti çok daha düşük, hızı ise çok daha yüksek olduğu için vurulması zordur.

Balistik füze savunmasının teknik zorlukları, Soğuk Savaş’ta Dehşet Dengesi’nin yerleşmesine önemli katkı sağlamıştır. 1950’ler ve 1960’lar boyunca ABD, kendi kıtalararası nükleer füze silolarını korumak ve uzun vadede sınırlı ölçekte saldırılara karşı ülke çapında savunma sağlamak için Safeguard Programını yürütürken, Sovyetler Birliği de Moskova başta olmak üzere önemli siyasi ve askeri hedefleri balistik nükleer saldıya karşı korumak için Sistem A Programını yürüttü. Ancak 1960’ların sonuna gelindiğinde, her iki taraf da balistik füze savunmasının, düşmanın tüm imkanları ile girişeceği bir ilk vuruş [First Strike] saldırısını durduramayacağını kabul etmek zorunda kalmıştı. Öte yandan, balistik füze savunmasının süper güçlerin ikinci vuruş [Second Strike] kapasitelerini engelleme potansiyeli, bu konuda dezavantajlı tarafın artık ikinci vuruş yeteneğine güvenemeyeceği için sürpriz bir ilk vuruş saldırısına yönelmesi gibi son derece tehlikeli bir sonuç doğuruyordu.

Bu çerçevede, 26 Mayıs 1972 tarihli Anti-Balistik Füze Anlaşması [Anti-Ballistic Missile Treaty (ABM)] Dehşet Dengesini Soğuk Savaş boyunca devam eden istikrarın köşe taşlarından biri haline getirdi. Anlaşma, her iki tarafın da balistik füzelere karşı etkin savunma sistemleri araştırma ve konuşlandırmasını kısıtlayarak, birbirlerinin balistik füze saldırılarına karşı açık durumda kalmalarını, böylece de Dehşet Dengesinin sürmesini sağlamıştır.

Soğuk Savaş sonrası dönemde Nükleer Yayılma ve balistik füze teknolojisinin yayılması, ABD başta olmak üzere Batılı devletler arasında balistik füze tehdidinin yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır. Bu tehdide karşı NATO ülkelerini koruyan füze savunma sistemlerinin geliştirilmesi önerilmiş, ancak bu öneriler Sovyetler Birliği’nin ardılı ve nükleer güçlerinin mirasçısı olan Rusya Federasyonu tarafından 1982 ABM anlaşması ile kurulmuş nükleer istikrarı bozma girişimi olarak algılanmıştır. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında, bir ‘haydut devlet’in nükleer ya da kimyasal başlıklı bir balistik füze tehdidine karşı önlem almak isteyen ABD, Aralık 2001’de Rusya’ya ABM anlaşmasından çekileceğini bildirmiştir. Bu çekilmenin ardından, 2002 yılında ABD’nin kapsamlı bir füze savunma sistemine kavuşmasını sağlamakla görevlendirilen Amerikan Füze Savunma Ajansı [Missile Defense Agency -MDA] kurulmuştur. Rusya Federasyonu bu duruma o sırada bir tepki vermemekle birlikte, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daha sonraki ifadelerine göre bu çekilmeye tepki olarak stratejik kuvvetlerinin modernizasyonunu hızlandırmış ve füze savunma sistemleri tarafından durdurulamayan hipersonik füze sistemlerini geliştirmeye başlamıştır.

Balistik füzeler kullanım amacı, fırlatılma şekli ve menzillerine göre sınıflandırılmaktadır. Bu bağlamda başlıca kategoriler şöyle sıralanabilir:

  • Havadan Fırlatılan Balistik Füze [Air-Launched Ballistic Missile –ALBM]: Genellikle stratejik bombardıman uçaklarınca taşınan ve buradan fırlatılan kısa menzilli balistik füze.
  • Denizaltından Fırlatılan Balistik Füze [Submarine-Launched Ballistic Missile –SLBM]: Balistik füze denizaltılarından [SSBN] fırlatılan balistik füze.
  • Taktik Balistik Füze: Menzili 150 ila 300 km olan kısa menzilli düşük harp başlığı kapasiteli balistik füzeler.
  • Kısa Menzilli Balistik Füze [Short Range Ballistic Missile –SRBM]: Menzili 300 ila 1000 km olan balistik füzeler.
  • Orta Menzilli Balistik Füze [Medium Range Ballistic Missile –MRBM]: Menzili 1000 ila 3500 km olan balistik füzeler.
  • Uzun Menzilli Balistik Füze [Long Range Ballistic Missile –LRBM]: Bazı kaynaklarda Orta-Uzun Menzilli Balistik Füze [Intermediate Range Ballistic Missile –IRBM] olarak da geçen, menzili 3500 ila 5500 km olan balistik füzeler.
  • Kıtalararası Balistik Füze [Intercontinental Ballistic Missile –ICBM]: Menzili 5500 km’nin üstünde olan balistik füzeler.

Dünyada sayılı ülkenin balistik füze savunma kabiliyeti vardır. Bunların başlıcaları olan ABD, Rusya ve Çin, taktik seviyeden kıtalararası menzile dek kapsamlı balistik füze savunma sistemlerine sahiptir. Bunların yanında Hinsitan, Japonya, Güney Kore, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Fransa, İtalya, İngiltere ve Türkiye gibi ülkeler kısa ila orta-uzun menzilli balistik füzelere karşı füze savunma sistemlerine sahiptir. Bu sistemlerin amacı, Soğuk Savaş sırasındaki gibi kapsamlı bir nükleer çatışmadan ziyade sınırlı ve bölgesel bir tehditten (Örn: Japonya ve Güney Kore için Kuzey Kore’den) kaynaklanacak balistik füze tehditlerini karşılamaktır.

Günümüzde sınırlı sayıda balistik füze savunma sisteminin kıtalararası balistik füzelere karşı etkinliği kanıtlanmıştır. Bunlardan ABD’nin daha önce Ulusal Füze Savunma [National Missile Defense] Sistemi olarak anılan Yerden Havaya Orta Yörünge Savunma Sistemi [Ground-Based Midcourse Defense System] 1997 yılında hizmete girmiştir. ABD’nin yerden havaya sistemlere ek olarak denizden fırlatılan Aegis füzelerinin de kıtalararası balistik füzeleri vurabildiği kanıtlanmıştır. Rusya Federasyonu’na ait A-135 sistemi başkent Moskova’nın balistik füze tehditlerine karşı savunulması için 1995 yılından itibaren operasyonel hale gelmiştir. İsrail’in Arrow 3 sistemi 2017 yılında hizmete girmiştir ve orta ve uzun menzilli füzelerin yanısıra kıtalararası füzeleri de karşılayabilmektedir. Hindistan’ın Prithvi Mark-II sistemi ise halen test aşamasını tamamlamıştır ve operasyonel hale gelmesinin üç ila dört yıl sürmesi beklenmektedir.

Resim: Minuteman Kıtalararası Balistik Füzesi kesiti. Kaynak: Wikipedia
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4e/Minuteman_III_diagram.png

Daha fazlası için:

Okuma Önerileri

  • Makale: Mustafa Kibaroğlu, “NATO’nun Balistik Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 34 (Yaz 2012), s. 183-204.
  • Makale: “National missile defense: defense theology with unproven technology” Center for Arms Control and Non-Proliferation (2021) https://armscontrolcenter.org/issues/missile-defense/
  • Roman: Robert Harris, V2: a Novel of World War II, Alfred A. Knopf  (2020)

İzleme Önerileri

  • Film: Thirteen Days (Yakın Tehlike), 2000.
  • Kısa Bilgi: How it works – NATO Ballistic Missile Defence (2016) https://www.youtube.com/watch?v=10f-rpdSVnU
  • Kısa Bilgi: NATO – Ballistic Missile Defence Overview (2013) https://www.youtube.com/watch?v=3LPdmxnBkIU

Dinleme Önerileri    

Mehmet Ali Tuğtan

Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Ali Tuğtan, 2008 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Doktora derecesini 2008 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi programından almıştır. Uzmanlık alanları Türk-Amerikan İlişkileri, Güncel Dünya Politikası ve Güvenlik çalışmalarıdır.

Bu İçeriği Paylaşın
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work