Secopedia

Stratejik Pusula

Bu İçeriği Paylaşın

Stratejik Pusula, AB’nin ortak güvenlik ve dış politika alanında gelecek 5 ila 10 yıl içerisinde izleyeceği stratejileri ve bu bağlamdaki hedeflerini belirleyen bir kılavuz belgesidir. Belgenin oluşturulmasına 2020 sonbaharında başlanmış Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen ardından belgeye son hali verilmiş ve belge 21 Mart 2022’de AB Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Stratejik Pusula, AB’nin güvenliğini tehlikeye sokabilecek başta Rusya olmak üzere tüm jeopolitik ve tematik tehditlere değinmiş ve AB’nin bu tehditlerle baş edebilmek için nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair önemli tavsiyelerde bulunmuştur.

Stratejik Pusulanın giriş bölümünde AB’nin içinde bulunduğu uluslararası stratejik çevre ile bu çevreden kaynaklanan tehditler ve meydan okumaların altı çizilmiştir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile 450 milyon Avrupalının II. Dünya Savaşından bu yana ilk kez savaşı bu kadar yakından hissettiğini vurgulayan belge, tehdit sıralamasında Rusya’yı ilk sıraya yerleştirmektedir. Stratejik Pusula Rus tehdidinin yeni olmadığı gibi sadece Avrupa’ya özel de olmadığının altını çizmektedir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeden önce 2008’de Gürcistan’a saldırdığı, 2014’te Kırım’ı ilhak ettiği, Doğu Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunduğu ve Belarus üzerinde de facto bir hakimiyet tesis ederek Avrupa’yı tehdit ettiği belirtilmektedir. Rusya ayrıca doğrudan olmasa da özel güvenlik hizmeti veren Wagner şirketi aracılığı ile Libya’dan Suriye’ye, Orta Afrika Cumhuriyetinden Mali’ye kadar pek çok çatışma alanında istikrarsızlığı besleyerek etki alanını arttırmakla suçlanmıştır.

Çin ise Rusya’nın tersine tehdit olarak tanımlanmamış ancak Asya’daki bölgesel krizlerde agresif bir tutum takınmasının olası sakıncalarına belgede yer verilmiştir. Stratejik Pusula AB’ye yönelik jeopolitik riskleri sıralarken sadece AB’nin yakın çevresi ile sınırlı kalmamıştır. Öyle ki Ortadoğu’dan Afrika’ya, Doğu Akdeniz’den Hint-Pasifik bölgesine, Latin Amerika’dan Arktik bölgesine kadar uzanan tüm alanlardaki istikrarsızlıklar ve çatışma potansiyeli taşıyan anlaşmazlıklar AB için risk olarak tanımlanmıştır. Bir başka deyişle, jeopolitik risk analizi yapılırken çatışma ve istikrarsızlık alanlarının Avrupa’ya yakınlığı değil, Avrupa’yı istikrarsızlaştırma potansiyelleri göz önüne alınmıştır. Bu bölümde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de AB’ye yönelik tek taraflı olarak uluslararası hukuku tanımamakla ve kışkırtıcı tutumda bulunmakla suçlanması ise Ankara’da tepkiyle karşılanmıştır.

Tehditler sadece jeopolitik risklerle sınırlı tutulmamış tematik alt başlıklarda AB bölgesine yönelik tehditler sıralanmıştır. Bu tehditlerden ilki terörizm ve şiddete başvuran aşırıcılıktır. DAEŞ (Ad Davla al-İslamiya fil-‘Irak ve eş-Şam / Irak-Şam İslam Devleti) ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin AB’ye yönelik tehditlerinin sürdüğü belirtilmiş, çatışma bölgelerinden AB’ye dönen savaşçıların da aşırıcılığı besleyebileceği vurgulanmıştır. Belgede yer verilen bir başka tehdit kitle imha silahlarının yayılmasıdır. Bu başlık altında önce Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin nükleer silahlanma çabalarının yarattığı risklere dikkat çekilmiş sonra da Rusya ve Çin’in mevcut nükleer kapasitelerini arttırmalarına vurgu yapılmıştır. Başlıkta ayrıca Avrupa’daki silahsızlanma rejiminin son dönemlerde erozyona uğradığı gerek CFE (Treaty on Conventional Forces in Europe / Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması-AKKA) gerekse INF / (Intermediate Range Nuclear Forces Treaty / Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması-OMNKA) anlaşmalarının yürürlükten kalkmasının Avrupa’yı yeni bir silahlanma dalgasının ortasında bıraktığı belirtilmiştir.

Tematik tehditlerde bir başka başlık hibrit stratejiler, siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyalarını kullanarak AB bölgesinin istikrarsızlaştırmaya ve seçim sonuçlarına etki etmeye çalışan devlet ve/veya devlet dışı aktörleri içermektedir. Bu tehditlerin özellikle Covid 19 salgını döneminde daha çok görünür hale geldiği vurgulanmış ve bu tehditlerle mücadelenin büyük önem arz ettiği dile getirilmiştir.

Küresel stratejik alanlara yönelik tehdit ve meydan okumalar bir başka tehdit gurubunu oluşmaktadır. Belgede bahsi geçen küresel stratejik alanlar kavramı, deniz, hava, kara, uzay ve siber alanları kapsamakta ve buralara yönelik tehditlerin AB’nin güvenliğini doğrudan etkileyecek tehditler olduğu ifade edilmiştir. Belgede son olarak iklim değişikliği, doğal afetler ve çevresel bozulma ile bunların yol açabileceği istikrarsızlık ve çatışmalara değinilmiştir. Giderek azalan bazı doğal kaynaklar ve enerjiye yönelik rekabetin yanı sıra küresel ölçekli sağlık krizleri de bu bağlamda ortaya çıkabilecek tehditler olarak değerlendirilmiştir.

AB’nin yukarıda belirtilen tehditlere yönelik eylem planı ise 4 ana başlıktan oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla faaliyete geçmek, güvenliği sağlamak, yatırım yapmak ve ortaklıkları kuvvetlendirmektir. “Faaliyete geçmek” başlığında sivil ve askeri düzeyde operasyonel hazırlıklar açıklanmış, “güvenliği sağlamak” ile de tehdit skalasında tanımlanan stratejik alanların güvenliğinin hangi araçlarla sağlanacağı sıralanmıştır. Eylem planındaki “yatırım yapmak” başlığında savunmaya ayrılacak bütçenin nasıl ve hangi araçlar için kullanılacağı anlatılırken, “ortaklıklar” başlığı ile AB’nin güvenliği önceleyen stratejik ortaklılıklarının kuvvetlendirilmesi önerilmiştir.

“Faaliyete geçmek” başlığında yakın gelecekte AB’nin askeri ve sivil operasyon kabiliyetlerinin nasıl geliştirileceği anlatılmaktadır. İlk etapta her tür kriz durumunda görev yapabilecek 5000 kişilik bir askeri gücün operasyonel hale getirilmesi hedeflenmiştir. Bunun dışında kriz anlarında hızlı hareket etmeyi sağlayacak daha esnek bir karar alma mekanizmasının yaratılması öngörülmektedir. Oluşturulacak gücün krizlere müdahaleye hazır hale getirilmesi için 2023 ve sonrasında çeşitli deniz ve kara tatbikatları planlanmış olup, AB’deki ulaşım altyapısının sivil ve askeri operasyonları destekleyecek şekilde gözden geçirilmesine karar verilmiştir.

“Güvenliği sağlamak” başlığında AB’ni doğrudan hedef alan tehditleri bertaraf edebilmek için kullanılacak araçlara değinilmektedir. Bu araçlar arasında hibrit tehditlere karşılık verecek teknolojik altyapı ve müdahale timlerinin geliştirilmesi ile siber savunma ve siber diplomasi araçları bulunmaktadır. Özellikle bahsi geçen siber araçlar vasıtasıyla AB bölgesinin alt yapısını hedef alan siber saldırılar dışında AB bölgesine yönelik dezenformasyon, manipülasyon ve müdahale operasyonlarının da engellenmesi amaçlanmaktadır. Güvenliği sağlamaya yönelik araçlar sadece hibrit tehditler ve siber alanla sınırlı tutulmamış klasik tehditlere de değinilmiştir. Bu bağlamda stratejik alanların güvenliğine yönelik tedbirler ile terörizm, doğal afetler ve iklim değişikliği ile mücadele, silahsızlanma ve terörizmle mücadele alanlarında kullanılacak araçlar geliştirmenin gerekliliği de vurgulanmıştır. Bu araçlar AB’nin hem sivil hem de askeri kabiliyetlerin geliştirilmesine katkı verecek teknolojileri, bütçeleri, kurumsal yapılanmaları ve hazırlıkları içermektedir.

“Yatırım yapmak” başlığında AB üyesi ülkelerin savunmaya daha fazla bütçe ayırmaları ve bu bütçelerin birlik tarafından etkin ve verimli bir biçimde kullanılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu konuda zaten PESCO (Permanent Structured Cooperation / Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği) ile önemli bir adım atan AB, Stratejik Pusula belgesinde savunma alanında stratejik bağımlığının azaltılmasının birlik için büyük önem arz ettiğini ifade etmektedir. Belgede kara, hava, deniz, uzay ve siber alanların güvenliğine yönelik savunma projelerinde bir yandan mevcut araçların modernizasyonu bir yandan da gelecekte etkin olacağı düşünülen teknoloji ve araçlara yatırım yapılması önerilmektedir. Savunmaya ayrılan bütçelerin etkin ve verimli bir biçimde kullanılması için Birlik düzeyinde yürütülen ortak projelere katılım ve destek de ayrıca teşvik edilmektedir.

Yeni ortaklıklar kurmak ve mevcut ortaklıkları kuvvetlendirmek, Stratejik Pusuladaki eylem planının son başlığıdır. Bu başlıkta NATO, BM, AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Afrika Birliği ve ASEAN (Association of Southeast Asian Nations / Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) gibi örgütlerin yanı sıra Norveç, Kanada, İngiltere ve Türkiye gibi NATO üyesi ülkelerle kurulan ortaklıkların da kuvvetlendirilmesi önerilmektedir. Ortaklıkların temelinde çok taraflılığa bağlılık ve ortak değerlerin olması gerektiği vurgulanırken, her ortaklığın o ortaklığa özel bir politika çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin de altı çizilmiştir.

Daha fazlası için;

Okuma önerileri:

İzleme önerileri:

Şevket Ovalı

Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.

Bu İçeriği Paylaşın
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca katkı verenlere aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the contributors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work