İklim güvenliği, iklim değişikliği ile küresel, ulusal, insani ve ekolojik güvenliğin sürdürülmesi arasındaki bağlantıya işaret eder. İklim değişikliğinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri istikrar üzerinde derin etkileri olan karmaşık bir sorun olduğunu ifade eder. İklim güvenliği, yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları, kaynak kıtlığı ve nüfusun yer değiştirmesi […]
Bu İçeriği Paylaşın
Share
Facebook
Twitter
LinkedIn
Email
İklim güvenliği, iklim değişikliği ile küresel, ulusal, insani ve ekolojik güvenliğin sürdürülmesi arasındaki bağlantıya işaret eder. İklim değişikliğinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri istikrar üzerinde derin etkileri olan karmaşık bir sorun olduğunu ifade eder. İklim güvenliği, yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları, kaynak kıtlığı ve nüfusun yer değiştirmesi dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere, geniş bir tehdit yelpazesini kapsar. Dolayısıyla iklim güvenliği, iklim değişikliğinin etkilerinin insanlar, ekosistem, devletler ve uluslararası toplumun barış ve istikrarına yönelik doğrudan ve dolaylı tehditler ile mücadele anlamına gelmektedir. United Nations Development Program (UNDP) iklim güvenliğini, ‘iklim krizinin özellikle kırılgan ve çatışmalardan etkilenen ortamlarda barış ve güvenlik üzerindeki etkileri’ şeklinde tanımlamaktadır.
İklim güvenliği, iklim krizinin barış ve güvenlik üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerini ifade ederken iklim değişikliği burada bir tehdit çarpanı olarak değerlendirilir. Zira iklim değişikliği toplumların kırılganlıkları artırarak şiddetlendirerek mevcut mağduriyetleri artırır. Ayrıca, ulusal güvenliğinin temelini oluşturan kritik altyapıları etkileyerek devletlerin güvenliğini doğrudan etkiler. Bir ülkenin ekonomik canlılığının yapı taşını oluşturan enerji, finans ve tarım merkezlerini tahrip edebilecek aşırı hava olayları da iklim değişikliğinin doğrudan tehdit oluşturabildiğinin bir başka göstergesidir.
Öte yandan, iklim değişikliği, su, gıda ve enerji gibi bir ulusun güvenliğinin temelini oluşturan kritik kaynaklar üzerindeki baskıyı artırarak da güvenlik için dolaylı tehdit oluşturabilir. Su, gıda ve enerji mevcudiyetindeki azalmalar, geçim kaynaklarını tahrip edebilir ve ülke içi nüfus yer değiştirmeleri, göçler ve siyasi huzursuzluklar da dahil olmak üzere çok çeşitli istikrarsızlaştırıcı eğilimlere katkıda bulunabilir. Bu baskılar da devletin kırılganlığına, iç çatışmalara ve potansiyel olarak devletin çöküşüne katkıda bulunabilir.
Diğer yandan iklim değişikliği, insan güvenliğinin tüm alanlarını (gıda, su, sosyal, ekonomik, siyasi, enerji ve çevre) etkilemekte ve göçmenler, kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler ve yerli halklar dahil olmak üzere halihazırda kırılgan olan toplulukları orantısız şekilde etkileyerek, sürdürülebilir kalkınma çabalarını baltalayabilmektedir. Bu kapsamda iklim değişikliği ve çevre sorunları, zaten ulusal kalkınma ihtiyaçlarını karşılayamayan hükümetler üzerinde ek bir baskı oluşturmakta, sosyoekonomik kırılganlığı derinleştirmekte ve siyasi şikayetleri artırmaktadır. İklim değişikliği hızlandıkça, etkileri birçok bağlamda mevcut sosyal, ekonomik ve çevresel zorlukları daha da kötüleştirmekte, bu da yerelden uluslararası düzeye geniş bir çerçevede güvensizliğe sebep olmaktadır.
İklim değişikliğinin küresel bir güvenlik meselesi haline geldiğini gösteren dört göstergeden bahsedilebilir: (1) Dünya üzerinde halen 3,6 milyar insan iklim değişikliğine karşı son derece savunmasız durumdadır (2) 2022 yılında 28,3 milyon kişi şiddet ve çatışma nedeniyle göçe maruz kalırken, 32,6 milyon kişi de afetler nedeniyle ülkeler içinde yerinden edilmiştir. (3) Savaş ve şiddet, Eylül 2023 sonu itibariyle küresel yerinden edilmenin 114 milyona ulaşmasına yol açmıştır (4) 2030 yılına kadar iklim değişikliği, erken ve uyumlu bir iklim ve kalkınma eylemi olmaksızın 132 milyona kadar insanı daha aşırı yoksulluğa itebilecektir.
İklim değişikliği, insanları doğrudan ve dolaylı tehdit ettiği gibi devletlere yönelik de bir güvenlik meselesi olabilmektedir. Örneğin, kasırgalar, seller ve kuraklıklar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve yoğunluğu, hassas bölgeler için önemli riskler oluşturmaktadır. Bu olaylar altyapıyı bozabilir, nüfusu yerinden edebilir ve hükümetlerin etkili şekilde yanıt verme kapasitesini zorlayarak iç çatışmalara ve istikrarsızlığa yol açabilir. Su ve ekilebilir arazi gibi kaynakların kıt olduğu bölgelerde, bu kaynaklar için rekabeti tırmandırarak çatışmaları tetikleyebilir.
İklim değişikliği, endüstrileri, geçim kaynaklarını ve ticaret modellerini de geniş kapsamda etkilemektedir. Örneğin, değişen iklim koşulları tarımsal verimliliği tehdit ederek gıda güvensizliğine ve ekonomik gerilemelere yol açabilir. Bu tür bir ekonomik istikrarsızlık sosyal huzursuzluğa katkıda bulunabilir ve mevcut gerilimleri artırarak ulusal ve uluslararası güvenlik için bir sorun oluşturabilir.
İklim değişikliği aynı zamanda uluslararası güvenlik ve istikrarı da tehdit eden bir güvenlik meselesidir. Nitekim, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, iklim değişikliğini bir tehdit çarpanı olarak değerlendirmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele girişimlerini desteklemek amacıyla BM 2018 yılında İklim Güvenliği Mekanizmasını (Climate Security Mechanism-CSM) kurmuştur. Bu mekanizma, farklı kurumları bir araya getirmekte ve iklim değişikliğiyle beraber artan toplumsal kırılganlık risklerinin ele alınmasına yönelik ortak eylemleri teşvik etmektedir. CSM, BM’nin iklim değişikliğinin barış ve güvenlik üzerindeki olumsuz etkilerini analiz etme ve ele alma kapasitesini güçlendirmek amacıyla 2018 yılında BM Kalkınma Programı (UNDP) ve BM Çevre Programı (UNEP) tarafından, ortak bir girişim olarak kurulmuştur. CSM, ortak eylemi teşvik etmekte ve iklim güvenliği konusunda bir referans noktası olarak hareket etmektedir. CSM’nin öncelikli çalışma alanları arasında sahada risk analizini ve müdahaleyi desteklemek, bilgi yönetimini ve birlikte yaratmayı geliştirmek, ortaklıkları ve savunuculuğu güçlendirmek ile kapasite oluşturmak yer almaktadır.
Son olarak, iklim değişikliğinin etkileri ekosistemdeki bozulmaları da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla iklim güvenliği ekosistem ile de ilgilidir. Örneğin değişen sıcaklık modelleri, aşırı hava olayları ve değişen yağış modelleri ekosistemleri doğrudan etkileyerek habitat kaybına ve bozulmasına yol açmaktadır. Biyoçeşitlilik kaybı, ekosistemlerin değişen koşullara uyum sağlama kabiliyetini zayıflatarak bozulmalara karşı daha savunmasız ve çevresel stres faktörleri karşısında daha az dirençli hale getirmektedir. Okyanus asitlenmesi deniz yaşamını, özellikle de mercanlar ve yumuşakçalar gibi kalsiyum karbonat kabuklu organizmaları olumsuz etkileyerek deniz ekosistemlerini ve balıkçılığı bozmaktadır.
Sınır aşan bir mesele olarak iklim güvenliğinin ele alınması küresel iş birliği gerektiren bir konudur. Ülkeler iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak, etkilerine uyum sağlamak ve sonuçlarına karşı dayanıklılık oluşturmak için iş birliği yapmak durumundadırlar. 2015 Paris Anlaşması gibi uluslararası belgeler, iklim değişikliğiyle mücadele için iş birliğini teşvik etmede ve ortak hedefler belirlemede önemli rol oynamaktadır. Sonuç olarak iklim güvenliği, iklim değişikliği ile küresel güvenlik arasındaki ayrılmaz bağın altını çizen çok boyutlu bir kavramdır. Çevresel değişiklikler dünyamızı yeniden şekillendirmeye devam ederken, iklim güvenliği sorunlarının anlaşılması ve ele alınması da son derece önemlidir.
Okuma Önerileri
Makale: McDonald, Matt, “Discourse of Climate Security”, Political Geography, Cilt 33, 2013: 42-51.
Makale: Dalby, Simon, “Rethinking Geopolitics: Climate Security in the Anthropocene.” Global Policy, Cilt 5, No 1, 2014: 1-9.
Makale: Busby, Joshua W., “Beyond Internal Conflict: The Emergent Practice of Climate Security,” Journal of Peace Research, Cilt 58, No 1, 2021: 186-194.
Sezen Kaya Sönmez, Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında doktora eğitimine devam etmektedir. Lisans ve yüksek lisans derecelerini Çukurova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır. Araştırma alanları çevresel güvenlik, iklim güvenliği, iklim değişikliği ve Kopenhag Okulu’na odaklanmaktadır.