Secopedia

Soğuk Savaş

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan ve ABD ile SSCB’nin başı çektiği iki kutup arasındaki küresel ölçekteki ideolojik ve jeopolitik mücadele Soğuk Savaş (Cold War) olarak bilinir. Soğuk Savaş, 1947’de dönemin ABD başkanı Harry Truman’ın ismiyle anılan Truman Doktrini ile başlayıp, SSCB Komünist Partisi’nin kendisini lağvettiği 1991 arasında süregelmiştir. Bahsi geçen dönemdeki küresel mücadele, Doğu […]

Yazıyı Paylaşın

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan ve ABD ile SSCB’nin başı çektiği iki kutup arasındaki küresel ölçekteki ideolojik ve jeopolitik mücadele Soğuk Savaş (Cold War) olarak bilinir. Soğuk Savaş, 1947’de dönemin ABD başkanı Harry Truman’ın ismiyle anılan Truman Doktrini ile başlayıp, SSCB Komünist Partisi’nin kendisini lağvettiği 1991 arasında süregelmiştir. Bahsi geçen dönemdeki küresel mücadele, Doğu ve Batı kutupları arasında geniş ölçekli bir silahlı çatışma veya savaş yaşanmaması sebebiyle Soğuk Savaş olarak adlandırılmıştır. Öte yandan bu dönem tamamen çatışmasız geçmemiştir. ABD ve SSCB kendi aralarındaki gerilimleri silahlı çatışmaya doğru tırmandırmaktan kaçınsalar da vekilleri aracılığıyla dünyanın pek çok bölgesinde çatışmaya girmekten çekinmemişlerdir.

Stalin’in 9 Şubat 1946’da yaptığı konuşma ile Savaşın kapitalist dünyanın kendi içindeki kavgalar ve istikrarsızlıklar yüzünden çıktığını belirtmesi ve düşmanca bir dil ile Batı dünyasını suçlaması Soğuk Savaş’ın habercisi olmuştur. Temmuz 1946’da Moskova’dan Washington’a gönderdiği “Uzun Telgraf” ile SSCB’nin dış politikasını üstlerine anlatan ABD’li diplomat George Frost Kennan da Stalin’in sözlerinin Sovyet dış politikasının temellerini oluşturduğunu iddia etmekteydi. Kennan’a göre, SSCB kendisini kapitalizmle sonsuz bir savaş içinde görmekteydi ve ABD uzun soluklu, sabırlı, gevşemeden ve her an müdahaleye hazır bir biçimde Sovyet yayılmacılığını çevrelemeliydi. Kennan’ın tavsiyesi 1947 ve sonrasında “çevreleme politikası” olarak ABD dış politikasının en önemli prensibi haline gelmiştir.

Çevreleme politikasının ilk adımları 1947 Truman Doktrini ve 1948 Marshall Planı ile atılmıştır. ABD Truman Doktrini ile SSCB’nin Yunanistan ve Türkiye üzerinde oluşturduğu baskıyı kırmayı amaçlarken, Marshall Planı ile de Avrupa’nın ekonomik anlamda yeniden ayağa kalkmasını ve Sovyet baskısına direnebilir hale gelmesini hedeflemiştir.

Karikatürde, Truman Doktrini’nin SSCB lideri Stalin’in
politikalarına karşı olduğu mizahi bir yolla gösteriliyor.

Çevreleme politikası aynı zamanda zorunlu olmadıkça Avrupa ve dünya meselelerine karışmamayı tercih eden ABD’nin eski izolasyoncu politikasını terk ettiğinin de ilanıdır. Sosyalist blok da bu gelişmelere tepkisiz kalmamış, 1947 sonbaharında SSCB, Bulgaristan, Polonya, Macaristan, Romanya ve Yugoslavya’nın katılımıyla Kominform (Communist Information Bureau) kurulmuştur. Oluşumun amaçları ABD emperyalizmiyle mücadele ve dünyada Sovyet modelini yaymak olarak belirlenirken, SSCB ayrıca yürürlüğe koyduğu Molotof Planı ile sosyalist ülkeler ile ikili ticari ilişkilerini geliştirmeyi hedeflemiştir. 

Şubat 1947 ve Mart 1948 arasında Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya’da muhalefet liderlerinin tasfiye edilmesi, Çekoslovakya’da ise SSCB’nin doğrudan hükümete müdahale etmesi Soğuk Savaş’ın Avrupa’da çoktan ivme kazandığını göstermekteydi. Tüm bu gelişmeleri kaygıyla takip eden Batı dünyası, 1948 yılında patlak veren Berlin Krizi ve Komünist Çin’in kurulmasıyla birlikte daha kararlı adımlar atmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu adımların ilki 1948 yılında İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un katılımıyla kurulan kolektif savunma örgütü Batı Avrupa Birliği (BAB) olmuştur. İkinci önemli adım ise, 4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik İttifakı’nın (NATO) kurulması ile atılmış olup, SSCB’nin Avrupa’daki yayılmasının önüne geçilmesi  amaçlanmıştır.

NATO Zirvesi (1949)

Soğuk Savaş sadece Avrupa ile sınırlı kalmayarak, 1940’ların sonlarından itibaren Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika’da da görünür hale gelmiştir. Komünist Çin’in kurulmasının ardından hem ABD hem de SSCB, Asya’daki pozisyonlarını korumak ve etki sahalarını genişletmek için kıyasıya bir mücadele içine girmişlerdir. Bu mücadelenin ilk ayağı da Kore yarımadasıdır. 1948’den sonra Sovyet kontrolündeki Kuzey ve ABD kontrolündeki Güney Kore’de iki ayrı devlet ortaya çıkmıştır. 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore’nin Güney’e saldırması ile birlikte Asya kıtasındaki stratejik bir noktanın daha komünistlerin eline düşmesi riski, ABD’yi harekete geçmeye zorlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan bir kararla ABD öncülüğünde uluslararası bir kuvvet oluşturulmuş, başına da Douglas MacArthur getirilmiştir. Üç yıl süren savaşta taraflar birbirlerine kesin bir üstünlük sağlayamamış, 38. paralelin sınır kabul edildiği bir ateşkes taraflarca kabul edilmiştir.

Öte yandan 1951 yılında Filipinler ile imzalanan Karşılıklı Savunma Anlaşması, aynı yıl Japonya ile imzalanan Güvenlik Anlaşması ve 1954 yılında kurulan SEATO (Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı) Soğuk Savaş’ın Asya sahnesinde ABD tarafından atılan diğer adımlar olmuştur. Fransa’nın 1955 yılında imzalanan Cenevre Mutabakatı ile Hindiçini bölgesinden çekilmesi ise Vietnam’ın Soğuk Savaş’ın Asya’daki bir başka çatışma alanına dönüşmesine sebep olmuştur.

Soğuk Savaş yüzünü Ortadoğu’da da göstermiş, 1955 yılında İngiltere, Türkiye, İran, Irak ve Pakistan’ın üye oldukları Bağdat Paktı kurulmuştur. Paktın ana amacı Ortadoğu’daki Sovyet yayılmasını engellemektir. Buna karşılık SSCB Suriye ile dostane ilişkiler geliştirmiş ve ekonomik yardımlar yapmaya başlamıştır. 1955 sonrasında ABD’nin Ortadoğu’ya verdiği önemin giderek arttığı, kendisine dost rejimleri başa getirmek için mali yardımları ve CIA saha operasyonlarını sıkça kullandığı bilinmektedir. 

Stalin’in 1953’te ölmesinin ardından Soğuk Savaş geriliminin azalacağı düşünülse de bu iyimserlik çok da uzun sürmemiştir. Doğu Avrupa’daki küçük çaplı ayaklanmalar hemen bastırılırken, 1955’te Batı Almanya’nın NATO üyesi olmasına karşı hamle olarak SSCB liderliğinde Varşova Paktı kurulmuştur. 1956’dan sonra Kruşçev’in dile getirdiği “Barış İçinde Birarada Yaşama doktrini” uluslararası siyasette yumuşamaya dair umutları yeniden yeşertirken Soğuk Savaş dünyanın farklı bölgeleri ve farklı alanlarında son hızla devam etmiştir. SSCB’nin 1957’de Sputnik uydusunu uzaya fırlattığını duyurması komünist blok için moral üstünlük anlamına gelmiş, aynı yıl kıtalararası balistik füze denemelerinde başarıya ulaşılması ise Moskova’nın silahlanma yarışında önemli bir eşiği aştığını göstermiştir.

Sputnik’in fırlatılış anı (1957)

1959-1962 arası dönem, Soğuk Savaş krizlerinin ABD ve SSCB’yi savaşın eşiğine getiren dönem olarak da bilinmektedir. 1958 sonbaharında Berlin yüzünden tekrar tırmanan gerilim, 1959’da Fidel Castro’nun Batista’yı devirerek, Küba’da yönetimi ele geçirmesiyle daha da artmıştır. Castro’nun Küba’daki başarısı sadece Küba için değil, Latin Amerika’nın tamamına yayılabilecek devrimci bir dalgayı tetikleyebilecek niteliktedir ve bu yüzden de ABD tarafından önemli bir tehdit olarak görülmüştür. ABD ve SSCB arasındaki tansiyon, 1959 ve 1960 yıllarında Kruşçev’in ABD’ye yaptığı ziyaretler ile bir nebze düşerken, 1961’de J.F Kennedy’nin ABD Başkanı seçilmesi ile tekrar zirveye çıkmıştır. Aynı yıl SSCB’nin Berlin Duvarı’nı inşa etmeye başlaması ve o zaman kadar yapılan en kuvvetli termo-nükleer bombayı test etmesi, 1962 yılında dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren krizin habercileridir.

1961 Viyana Zirvesi’nde ABD Başkanı J.F. Kennedy
ve SSCB lideri Nikita Khrushchev’in görüşmeleri

1962’de SSCB’nin Küba’da bulunan askeri personeli aracılığı ile füze rampaları kurduğunun tespit edilmesi Soğuk Savaş’ın en ciddi krizi olan Küba Füze Krizi olarak bilinmektedir. Castro yönetimini devirmek için Kübalı muhalifleri eğiten ve Domuzlar Körfezi çıkarmasında başarısızlığa uğrayan ABD’nin Küba’da ikinci bir mağlubiyete tahammülü yoktur. ABD’nin Küba’ya yaklaşan tüm gemileri durduracağını ilan etmesi ve Kruşçev’in geri adım atması ile taraflar uzlaşmaya varmışlardır. SSCB Küba’daki füzeleri kaldırmayı kabul ederken, ABD Türkiye ve İtalya’daki Jüpiter füzelerini kaldıracağını ve Küba’ya müdahaleden vazgeçeceği taahhüdünde bulunmuştur. Soğuk Savaş geriliminin bu olaydan sonra düşmesi, yumuşama (detante) diyeceğimiz yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. 1970’lerin başına kadar Soğuk Savaş’ın gündeminin ön sıralarında uzay yarışı, ABD’nin Vietnam’da uğradığı bir dizi yenilgi ve Sovyetlerin 1968 Prag Baharını bastırması yer almaktadır. 1970-1980 arası dönemde ise ABD ve SSCB’nin ikili ve çoklu anlaşmalarla silahsızlanmayı teşvik etmişler, Doğu-Batı Almanya üzerinden yaşanan krizleri dondurmuşlar/ötelemişler, Apollo-Soyuz ortak uzay projesini hayata geçirmişlerdir. Bu gelişmeler tansiyonun düştüğünü gösterse de 1979’ların sonuna dek ABD Nikaragua ve El Salvador’da SSCB ise Afganistan’da kendilerine sadık güçlerle zemin kazanma hamlelerinde bulunmuşlardır.

SSCB’nin 1979’un sonunda Afganistan’ı işgal etmesi Soğuk Savaş’taki yumuşama döneminin sonunu getirmiştir. ABD’nin tepkisi sadece SALT II anlaşmasından çekilmekle sınırlı kalmamış, SSCB’ye teknoloji satışı da yasaklanmıştır. Başkan Jimmy Carter, kendi adıyla anılacak olan Carter Doktrini ile ABD’nin Körfez Ülkeleri’ne yönelecek dış tehditleri engelleyeceğini duyururken, Soğuk Savaş spor müsabakalarına da sıçramıştır. ABD 1980 Moskova Yaz Olimpiyatlarını boykot kararı alırken, SSCB ve uyduları da 1984 Los Angeles Yaz Olimpiyatlarını boykot etmişlerdir. 1983 yılında dönemin ABD Başkanı Reagan tarafından ve kamuoyunda Yıldız Savaşları olarak duyurulan Stratejik Savunma Girişimi de Soğuk Savaş’ın yeniden tırmandığı dönemin önemli gelişmelerindendir. Plana göre ABD nükleer bir savaş ile her iki tarafın da ortadan kalkacağı bir dehşet dengesi yerine olası saldırıyı ABD topraklarına ulaşmadan yok edecek yeni bir sisteme yatırım yapacaktır.

1985’te Mihail Gorbaçov’un başa geçmesi ile Soğuk Savaş’ta yeni bir dönem başlamıştır. Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) ilkelerini hayata geçiren Gorbaçov SSCB dış politikasında seleflerine göre daha ılımlı ve uzlaşmacı bir çizgi takip etmiştir. Sovyet güçleri 1988 yılında Afganistan’dan çekilmeye başlarken, Gorbaçov aynı yıl yaptığı bir konuşmada SSCB’nin artık Doğu Avrupa’ya askeri müdahalede bulunmayacağını ilan ederek, Soğuk Savaş’ın en azından Avrupa kıtasındaki sonunu getirmiştir. 1989 yılı tüm Orta ve Doğu Avrupa’da reformların hız kazandığı bir yıl olmuş ve Soğuk Savaş’ın sembolü olan Berlin Duvarı aynı yıl içinde fiziki olarak olmasa da fiilen ortadan kalkmıştır. 1991 yılının sonuna kadar Orta ve Doğu Avrupa dışında Sovyet Cumhuriyetlerindeki komünist partiler birer birer lağvedilmiş ve eski cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 26 Aralık 1991’de SSCB Yüksek Sovyet’i Cumhuriyetler Konseyi’nin SSCB’nin varlığının sona erdiğini duyurmasıyla Soğuk Savaş da sonlanmıştır.

1986 Reykjavik Zirvesi’nde ABD Başkanı Ronald Reagan
ve SSCB lideri Mikhail Gorbachev’in görüşmeleri

Daha fazlası için:

Okuma Önerileri

  • Kitap: John Lewis Gaddis, The Cold War: A New History, Penguin, 2006.
  • Makale: Kaan Kutlu Ataç, “Soğuk Savaş”, UİK Güvenlik Yazıları Serisi, No 35, Kasım 2019, https://trguvenlikportali.com/wp-content/uploads/2019/11/SogukSavas_KKAtac_v.1.pdf (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020).
  • Makale: Selin M. Bölme, “Soğuk Savaş’ta NATO-ABD-Türkiye Üçgeninde Askeri Üsler: Süreklilik ve Değişim”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, No 34, 2012, s. 51-71.
  • Makale: Robert Jervis, “Cooperation under the Security Dilemma”, World Politics, Cilt 30, No 2, 1978, s. 167-214.
  • Roman: John Le Carre, Soğuktan Gelen Casus, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013, 4. Basım.

İzleme Önerileri

Dinleme Önerileri

Şarkı: Billy Joel, We Didn’t Start the Fire, https://www.youtube.com/watch?v=eFTLKWw542g (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2020).

Yazıyı Paylaşın
Şevket Ovalı

Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.

Infocast Projesi
Geleneksel Olmayan Güvenlik Çalışmaları
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca yazarlara aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the authors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work