Secopedia

Kitlesel Karşılık

Kitlesel karşılık, ABD ve NATO’nun Sovyetler Birliği (SSCB) veya komünist bloktan gelebilecek bir saldırganlığa nükleer silahları kullanarak geniş ölçekli bir karşılık vereceğini ifade eden bir askeri caydırıcılık stratejisidir. Kitlesel karşılık ilk kez 1954 yılı başında zamanın ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles tarafından gündeme getirilmiş ve bu strateji 1957 yılında karar bağlanan NATO’nun üçüncü stratejik […]

Yazıyı Paylaşın

Kitlesel karşılık, ABD ve NATO’nun Sovyetler Birliği (SSCB) veya komünist bloktan gelebilecek bir saldırganlığa nükleer silahları kullanarak geniş ölçekli bir karşılık vereceğini ifade eden bir askeri caydırıcılık stratejisidir. Kitlesel karşılık ilk kez 1954 yılı başında zamanın ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles tarafından gündeme getirilmiş ve bu strateji 1957 yılında karar bağlanan NATO’nun üçüncü stratejik konsepti olarak benimsenmiştir.

1950’lerin başından itibaren kitlesel karşılık stratejisinin ABD ve NATO tarafından kabul görmesini sağlayan pek çok gelişme vardı. Bunların başında, 1953’te görevi alan Dwight D. Eisenhower yönetiminin, önceki Harry Truman dönemi dış politikalarını pasif, inisiyatif almaktan yoksun ve öngörüsüz bulması yatmaktaydı. Hem Başkan Eisenhower hem de Dışişleri Bakanı Dulles, SSCB’ye yönelik yeni bir güvenlik stratejisinin sadece acil durumlarda harekete geçirilecek bir güce değil, uzun vadede caydırıcılık etkisi yüksek bir güce dayanmasını istiyorlardı. Onlara göre oyunun kurallarını SSCB’nin belirlemesi dönemi artık son bulmalı ve komünist blok nükleer silahların da oyuna dahil olacağını bilmeliydi. ABD ve müttefiklerinin gerektiğinde doğrudan nükleer silahlara başvuracaklarının duyurulmasının karşı tarafta büyük bir caydırıcı etki yaratacağını düşünen Dulles’a göre, komünistler girişecekleri saldırganlığın maliyetini bir kez daha düşünmek zorunda kalacaklardı.

ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ile Beyaz Saray’da toplantıda. Kaynak: https://www.publicdiplomacycouncil.org/2018/10/13/1957-eisenhower-dulles-and-merging-usia-back-into-state-or-not/

Kitlesel karşılık stratejisinin benimsenmesinde sadece Eisenhower ve Dulles’ın dış politika tercihleri değil ekonomik sebepler de önemli bir rol oynamıştır. SSCB’nin Avrupa’daki konvansiyonel silahlarda NATO’ya göre sayıca üstünlüğü, durumu eşitlemek ve caydırıcı bir güce sahip olmak için NATO bünyesinde savunmaya çok daha fazla bütçe ayrılmasını gerektirmekteydi. Bu doğrultuda yapılacak hamlelerin ise NATO içinde karşılık bulması çok zordu. Avrupalılar savaş sonrası kıt kaynaklarını ekonomik gelişme ve kalkınma için harcamak isterken, ABD de silahlanma yarışının yüksek maliyetini tek başına üstlenmek konusunda isteksizdi. Öyle ki Eisenhower’ın “yeni bakış” olarak tanımlanan savunma anlayışının merkezinde daha az bütçeyle daha büyük etki yaratmak yer alıyordu. Öte yandan olası bir savaş durumunda savaşın konvansiyonel güçlerle sınırlı kalmayacağını ve nihayetinde ABD ile SSCB’nin de nükleer silahlara başvuracağını hesaplayan ABD yönetimi, kitlesel karşılık stratejisi ile Avrupa savunmasını hem daha ucuza sağlamak hem de konvansiyonel kuvvet üstünlüğünü elinde bulunan SSCB’yi bu sayede caydırmak istemişti. Bu noktada karşı tarafın nükleer silahlarla karşılık vereceğini bilen SSCB’nin ittifaka konvansiyonel silahlarla bir saldırganlık göstermeyeceği varsayılıyordu.

NATO’nun 1957’de benimsediği üçüncü stratejik konseptinde kabul ettiği kitlesel karşılık stratejisi, İttifakın Avrupalı üyeleri arasında yeni bir tartışmaya da neden olmuştur. Bazı ittifak üyeleri konvansiyonel silahlar ve büyük ordu mevcudundan oluşan askeri yığınaklara ve yüksek savunma harcamalarına gerek duyulmayacağı için memnundular. Fakat bazı Avrupa ülkelerinin de savaş durumunda oluşabilecek risklerden kaygı duydukları bilinmektedir. Kitlesel karşılık stratejisinden rahatsızlık duyanlara göre, 1950-53 yılları arasında süren Kore Savaşı, iki kutup arasında Soğuk Savaş süresince ortaya çıkabilecek gerilimlerin çatışmalara dönüşebileceğini göstermişti. Böyle bir olasılık Avrupa’da da vardı ve bölünmüş bir Almanya meselesi henüz çözülmemişken sınırlı bir çatışmaya nükleer karşılık vermek son derece büyük bir riskti. SSCB’nin NATO savunma alanının dışındaki faaliyetlerinin de Avrupa’daki bir çatışma olasılığını arttırdığını savunanlara göre, 1957 Süveyş Krizi ve 1956 Macaristan olayları NATO’ya komşu bölgelerde konvansiyonel ve kısa süreli bir çatışma riskinin yüksek olduğunu göstermekteydi.

4 Ekim 1957 Tarihli The New York Times Manşeti Kaynak:https://archive.nytimes.com/www.nytimes.com/learning/aol/onthisday/big/1004.html

Kitlesel karşılık stratejisi herhangi bir SSCB saldırısı durumunda Avrupa’nın ABD tarafından feda edileceği yönündeki kaygıları da beslemekteydi. 1957 itibariyle Sovyet nükleer silahlarının menzilinde bulunan NATO’nun Avrupalı üyeleri benzer kaygıları taşımaktaydılar, fakat aynı yıl SSCB’nin Sputnik uydusunu başarıyla uzaya göndermesi artık sadece Batı Avrupa şehirlerinin değil, ABD ve Kanada’nın da uzun menzilli Sovyet füzelerinin hedefi olabileceğini gösterdi. ABD’nin Avrupa kıtasındaki nükleer güce dayalı avantajı ve kitlesel? karşılık stratejisinin caydırıcılığı bir kez daha sorgulanır hale gelmişti.

1957-1962 yılları arasında kitlesel karşılık stratejisini daha da sorgulanır hale getiren gelişmeler yaşanmaktaydı. İkinci kez patlak veren Berlin krizi hızla çözümsüzlüğe doğru giderken Avrupa çatışma tehlikesini yakından hissetmekteydi. Bir başka kriz ise Küba’ya yerleştirilen Sovyet füze rampaları yüzünden yaşanmış ve gerilimin tırmanmasıyla birlikte iki süper güç nükleer savaşın eşiğine gelmişlerdi. Yerel bir kriz sonucunda çıkabilecek sınırlı bir çatışmanın kolaylıkla nükleer savaşa dönüşmesi riski tüm dünyayı sararken, kitlesel karşılık stratejisinin gözden geçirilmesi ve yerini daha fazla seçenek sunan bir güvenlik stratejisine bırakmasının vakti de gelmişti. Küba Füze Krizi sırasında kontrollü bir tutum sergileyen ve geniş bir seçenek listesinden deniz ablukası yöntemini seçen Kennedy de kitlesel karşılık doktrinini yaratacağı yıkımı hesaba katarak uygulamamıştı. Kennedy’e göre konvansiyonel silahlarla yürütülecek sınırlı bir savaş bile büyük riskler taşırken nükleer silahlara başvurmak en son seçenek olmalıydı.

Kitlesel karşılık Başkan Kennedy ile ABD’de rafa kaldırılırken NATO’da aynı hızda bir strateji değişikliği olmamıştır. Küba Füze Krizi’nden sonra gelişen diyalog ortamı, ABD’nin Vietnam Savaşı’na dahil olması, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadından çekilip kendi nükleer kabiliyetlerini geliştirmeye yönelmesi gibi gelişmeler NATO’nun esnek mi kitlesel mi?? karşılığı içeren stratejik konseptindeki değişimi bir süreliğine ötelemiştir. 1968 yılında kabul edilen yeni stratejik konsept ile de kitlesel karşılık stratejisinden vazgeçilerek olası SSCB saldırısında üç seçenekli ve kademeli bir karşılık verme imkânı sunan esnek karşılık stratejisine geçilmiştir. 

Okuma Önerileri:

  • Kitap: Lawrence Freedman ve Jeffrey Michaels, The Evolution of Nuclear Strategy, Londra, Palgrave McMillan, 2019. 
  • Makale: Anthony W. Buzzard, “Massive retaliation and graduated deterrence”, World Politics Cilt 8, 1955, s. 228-237.
  • Makale: Hal W. Jr. Brands, “Testing massive retaliation: credibility and crisis management in the Taiwan Strait”, International Security, Cilt 12, No 4, 1988, s. 124-151.
  • Makale: Samuel F. Wells, “The origins of massive retaliation”, Political Science Quarterly, Cilt 96, No 1, 1981, s. 31-52.

İzleme Önerileri:

Dinleme Önerileri:

Şarkı: U2, Seconds, https://www.youtube.com/watch?v=D84dZOTfU9o (Erişim Tarihi: 19 Kasım 2020).

Yazıyı Paylaşın
Şevket Ovalı

Doç.Dr. Şevket Ovalı, Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 1996 yılında tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, doktora derecesini ise Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’ndan alan Doç Dr. Ovalı, 2004’ten bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Bir süre Hollanda Maastricht University College’da lisans ve lisansüstü dersler veren Ovalı’nın başlıca çalışma alanları, uluslararası güvenlik, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileridir. Doç. Dr. Ovalı, 2010’dan beri Uluslararası İlişkiler Dergisi’nin editörü olarak görev yapmaktadır.

Infocast Projesi
Geleneksel Olmayan Güvenlik Çalışmaları
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Secopedia’da yayımlanan çalışmalarda ifade edilen görüşler yalnızca yazarlara aittir ve portal editörleri, yayın kurulu, Global Academy veya UİK tarafından onaylandığı anlamına gelmez.
© Global Academy. All rights reserved. Opinions expressed in works published by Secopedia belong to the authors and do not imply endorsement by the Global Academy, IRCT, Editorial Board, or the Editors.
2024 © Global Academy. Tüm hakları saklıdır. Designed and developed by brain.work